F ve M’NİN HİKAYESİ



F ve M’nin hikayesi sıra dışı bir hikaye değil. Ama içinde bolca sabır ve emek var. Zor günlerde, belirsizliklerin içinde, bizce büyük riskler göze alınarak verilmiş kararlar var.

“Zor oyunu bozar” derler. Ama güzel olan da zoru başarmak değil midir?

Biz üniversitede sıra arkadaşıyken hayallerimizde bir ajans sahibi olmak yoktu. Birimiz çok iyi bir gazeteci olmak istiyordu, diğeri büyük bir markanın halkla ilişkiler yöneticisi.

Daha mezun olmadan hayallerimize kapıldık ve ne mutlu ki hayallerimizi harfiyen gerçekleştirdik. Çok çalıştık. Deneyim kazandık, mesleğimizi sahada daha iyi öğrendik.

Hiç bitmeyen stajlar yaptık. Her işe koştuk. Bilmiyoruz ama öğreniriz dedik. Uzak demedik, fazlaymış demedik. Ellerimizin kağıt kesiğinden kanadığı çok oldu. Günlerce sabahlayıp sayfa sayfa haber yazdığımız da... Ne oldu biliyor musunuz? İşimizi sahiplendik. Tanıdık, önemini anladık. Ve daha çok tutunduk. "Bu meslek tam da bize göre" dedik. Yapacak daha çok şey var.

Betül Mardin hocamız derdi ki, “Bu meslek 99 mesleğin bir araya gelmesidir. Yeri gelir psikolog olursun yeri gelir filozof. Bazen bir bakmışsın matbaacı bazen de çaycı. Ama siz şöyle bakın. Siz her şeysiniz, elsiniz ayaksınız, dayanaksınız. Sizsiz hayat zor olur. Onları en iyi siz anlar, en iyi de siz anlatırsınız.”

Bugün gururla söyleyebiliriz ki, çalıştığımız kurumlar için her zaman hayatı kolaylaştırmaya odaklandık. Sorunlar yumağıyla gelen değil, "sorun var ama şunu yapabiliriz" diyerek çözüm üreten olduk. Bu yüzden 20 yılı aşan iş hayatımızda güzel referanslar biriktirdik.

İşimizin hem çırağı, hem kalfası olduktan sonra artık ustalık zamanı gelmişti. Yıl 2013 olduğunda F ve M’nin yolları bu kez aynı sırada değil aynı ofiste birleşti. Güzel bir bahar günü bir AVM’nin kafesinde "haydi yapalım" dedik ve kısa süre içinde, FM İletişim Danışmanlığı’nı kurduk.

FM’yi kurarken alışılanın aksine o güne kadar edindiğimiz deneyimle neleri yapmak istemediğimizi sıraladık. Nasıl bir yapıya bürünmeyeceğiz, nasıl bir ajans olmayacağız, nasıl bilinmek istemiyoruz, neleri asla yapmayacağız, kırmızı çizgilerimiz neler olacak?... Bir nevi sözlü anayasamız oluştu.

Elbette biz de her girişimin yaşadığı bir ileri iki geri gitmeli süreçlerden nasibimizi aldık. Ucuna kadar kovaladığımız son anda kaçan fırsatların arkasından üzüldüğümüz çok oldu. Hiçbir iş önümüze altın tepsiyle gelmedi. Hayal kırıklığına uğradığımız zamanlar boldu. Yani hiçbir şey kolay olmadı. Ama aynı yolculuğu hedefleyen iki kişi olmanın avantajlarından yararlanmayı bildik. Birimizin motivasyonu düştüğünde diğerimiz “hadi” dedi. Ya da birimiz yoruldu dinlendi, diğerimiz nöbet tuttu, çalıştı. Biri dinledi biri konuştu. Elbette farklı düşündüğümüz çok zaman oldu, ama her daim ortak noktamızı, en iyisini yapma isteğimizi unutmadık. Birlikte yürümeyi, birlikte öğrenmeyi, birbirimize zaman tanımayı, ilgi ve beceri alanlarımıza göre bazen bir adım geride durmayı başardık. Mutlaka eksik yaptığımız ya da daha iyi yapabileceğimiz şeyler oldu. Hayat nasıl bir yolculuksa ve başımıza gelenler bizi nasıl büyütüyor ve öğretiyorsa, biz de kendi yolculuğumuzda öğrenmekten asla vazgeçmeyen iki hevesli öğrenci olduk. Bu heves, bu iştah ve çalışma azmi bizi hiç bırakmasın istedik. Yorulduğumuz, üzüldüğümüz zamanlar yerine keyif aldığımız, eğlendiğimiz, başarı duygusunu iliklerimize kadar hissettiğimiz zamanlara odaklandık.

Birlikte adeta oya gibi ince ince işledik önümüzdeki yolu.

Bugün durduğumuz noktada ikimizin de üzerinde birleştiği bir kelime var: İyi ki...

Bugün hayalimizin 8. yılını geride bıraktık. Bizi bugüne taşıyan “iyi ki”lere olan şükrümüzle yolumuza aynen devam ediyoruz...

Fülay & Meltem

9 Mayıs 2021, Pazar